Geçen hafta sonu
hayatımda ilk kez kalabalık bir şekilde yaklaşık 10 motosiklet Ulubey Kanyonuna
gittim. Başka şehirlerden gelen başka motorcularla beraber yaklaşık 40
motorsikletli olarak kanyonda kamp kurduk.
Şimdiye kadar hep
yalnız yolculuklar yaptım. Daha doğrusu yola motosikletimle tek başına ya da
sevdiğim biri artçım olarak yollara koyuldum hep. Yoldayken arkadaşlarım oldu
beraber yol aldığım. Bu Ulubey gezisi ilk kez ekiple beraber hareket ettiğim,
ekip sürüşü denilen şeyi ilk kez yaşadığım bir yolculuktu.
Yok anacıım. Bana göre
değil ekip sürüşü falan. İp gibi dizilip peş peşe gitmek çok heybetli gibi
gözükse de, durmak istediğin yerlerde duramayınca, fotoğraf çekmek istediğin
manzaraları kaçırınca, o görkemli motosiklet kıyafetlerinin içinde, açılın ben
geliyorum diyen albenilisi bol iki tekerinin üzerinde teknik bir amele
oluyorsun. İlk gün sabahın erken saatinde bindiğimiz motosikletlerimizin
üzerinde tam iki saat kırk dakika yolculuk yaptıktan sonra mola verildi. Haliyle
ben de bu sayede iki teker üzerinde ayağım yere basmadan en uzun süre kalma
rekorumu kırmış oldum. Yanlız olsaydım eğer en az 3-5 kez durmuştum. Yanlız olsaydım
belki de o gün Ulubey’e hiç varmazdım, belki hareket ettikten 10 dakika sonra
bi yer hoşuma gider, orada saatlerce, uzun uzun kalırdım. Ya da hiç bir yer
hoşuma gitmez, sıkıntıdan herkesden önce varırdım. Ne bileyim yaw, iki tekerle
bir yere varılmaz, yolda olunur hep.
Tek başınalık
güzeldir. Tek başına olduğunun farkında olmak daha bi güzeldir. Her gün bir
sürü kalabalık içerisinde tek başına olan insanlar görürüm. Böyle çevresi geniş
insanlara üzülür dururum.
Arkadaş; insanlar
nasıl motosiklet kullanıyorlarmış yahu. Virajlara bir giriyorlar, bir
yatıyorlar önümde. La acaip gaza geliyorsun. Onlar yatarsa ben de yatarım
diyorsun giriyorsun viraja. Ya o orman yollarında o kadar hızlı gidilirmiş
demek. Düşmüyosun la. Gidiyo valla. Endurocuysan orman yolları tercih edilir
arkadaş.:) Tabi ben yıllarca tek başıma gittiğimden kullandığım motosikletin
neler yapabildiğini ekip sürüşünde anladım geçen hafta sonu. Bir de şöyle bir
şey oldu bana, önümde kim giderse onun peşinden hiç ayrılmadım. Adam ralliciymiş,
motogp şampiyonuymuş farketmeyecekti yani. Önümdeki hızlandı ben de hızlandım,
o yattı virajda ben de yattım la hız kesmeden. Yani yol mol hikaye oldu. Nooldu
ben de anlamadım ama eve döndüğümde bütün kaslarım ağrıyordu, nasıl kasmışsam
kendimi artık. Sanki o kadar yolu bisikletle gidip gelmiş gibiydim.
E tabi böyle
gidince, alışılmadık virajlara girişler hızlanmalar falan, kamp kurduğumuz gece
yorgunluktan ruhumu hemencecik teslim etmişim. Nasıl yer etmişse bilinç altımda
artık, ahan da şöyle bi rüya gördüm:
Motosikletle bir
yola çıkıyorum. Uzunca bir yol ama zaman çok az. Acelem var yani, varacağım
yere hemen varmam lazım. E tabi basıyorum gaza. Keskin bir viraj geliyor. Acelem
var ya benim, bırakın freni hız bile kesmeden yatıyorum otuz derece açıyla,
dalıyorum viraja. Buraya kadar her şey normal. Anacım viraj bitiyor yol
düzleşiyor ancak ben yattığım gibi kalıyorum. Kendimi düzleyemiyorum yani. Düşmüyorum
da. Gidiyorum yani öyle yatık yatık. La diyorum bi terslik var noluyo. Neyse tüm
yolu öyle yatık bir şekilde tamamlayıp varacağım yere varıyorum. Frenlere asılıyorum
Arsız duruyor. Ama ben bir türlü inemiyorum. Düşmüyorumda, öyle kalıyorum yatık
vaziyette otuz derece açıyla. Geldiğim yer kamp yeriymiş, başka motorcular var.
Toplanıyorlar başıma.
Diyorum “yardım
edin, inemiyorum”. Etrafımda dolanıp duruyorlar, bi anlam veremiyorlar. İçlerinden
bir tanesi nereden geldiğimi soruyor, Antalya’dan diyorum. Adam Arsız’ın
plakasına bakıyor, “iyi de” diyor, “senin plaka İtalya plakası”. “Nasıl ya”
diyorum. Arkadaş, meğersem ben italik
olmuşum ya! Diyorlar “tamam ya, sen italik
olmuşsun”.
Sonra büyük kalın
mı kalın bir kitapta kendimi arıyorum. Meğerse yer yüzündeki her insan bir
kelimeymiş ve tüm insanlık uzun mu uzun bir metinden ibaretmiş. Bu metin de,
benim kendimi aradığım büyük kalın kitapmış. Sonunda kendimi bulduğum kitapta herkes
düz, bir tek ben italikim.
Kısaca, aklımın
ayarını seveyim...
Hani böle acaip
usta motorcular varya, virajlara hızla giriveren, yatıveren. Bunlar bilmem kaç
saatte bilmem ne çölünü geçmişlerdir falan. Ya da “iyi” bisikletçiler var ya,
bilmem nereye tırmanan, şu kadar kısa zamanda büyük turlar yapan, hiç
yorulmayan. Hatta bir sürü insan vardır onların peşlerinde etraflarında. Kalabalıklardır
yani.
Ben varya,
bunlardan hiçbirisi değilim la. Yani kötü motor kullanıyorum belki. Bisikletle
de hemen nefesim kesiliverir. Herkesin 40 dakikada çıktığı yeri ben bir gün
pedallarım. Gidişlerimden çok verdiğim molaların hastasıyım. Eldivenimin kenarından
girip vücudumu ürperten rüzgarın kankası, durduğum köy kahvesinde oturan en
yaşlı amcanın içtiğim çaya bakışıyım ben.
Tek başınayım la ben,
aklımı seveyim...:)
Yanlız değilsin hocam. Önemli olan varmak olamadı hayatımızda yolda olmak yolu yaşamak oldu hep. Ulan ne güzel mekandı bi sigara içeydik dediğim yerler oldu zorla katıldığım bir kaç grup sürüşü yüzünden ki hala rüyalarıma girer. öperiz özlemle
YanıtlaSilOkuyunca sanki oradaymış gibi oldum Memedim..
YanıtlaSil