15 Kasım 2013 Cuma

Bir Garip Motosiklet Rüyası

Geçen hafta sonu hayatımda ilk kez kalabalık bir şekilde yaklaşık 10 motosiklet Ulubey Kanyonuna gittim. Başka şehirlerden gelen başka motorcularla beraber yaklaşık 40 motorsikletli olarak kanyonda kamp kurduk.



Şimdiye kadar hep yalnız yolculuklar yaptım. Daha doğrusu yola motosikletimle tek başına ya da sevdiğim biri artçım olarak yollara koyuldum hep. Yoldayken arkadaşlarım oldu beraber yol aldığım. Bu Ulubey gezisi ilk kez ekiple beraber hareket ettiğim, ekip sürüşü denilen şeyi ilk kez yaşadığım bir yolculuktu.

Yok anacıım. Bana göre değil ekip sürüşü falan. İp gibi dizilip peş peşe gitmek çok heybetli gibi gözükse de, durmak istediğin yerlerde duramayınca, fotoğraf çekmek istediğin manzaraları kaçırınca, o görkemli motosiklet kıyafetlerinin içinde, açılın ben geliyorum diyen albenilisi bol iki tekerinin üzerinde teknik bir amele oluyorsun. İlk gün sabahın erken saatinde bindiğimiz motosikletlerimizin üzerinde tam iki saat kırk dakika yolculuk yaptıktan sonra mola verildi. Haliyle ben de bu sayede iki teker üzerinde ayağım yere basmadan en uzun süre kalma rekorumu kırmış oldum. Yanlız olsaydım eğer en az 3-5 kez durmuştum. Yanlız olsaydım belki de o gün Ulubey’e hiç varmazdım, belki hareket ettikten 10 dakika sonra bi yer hoşuma gider, orada saatlerce, uzun uzun kalırdım. Ya da hiç bir yer hoşuma gitmez, sıkıntıdan herkesden önce varırdım. Ne bileyim yaw, iki tekerle bir yere varılmaz, yolda olunur hep.

Tek başınalık güzeldir. Tek başına olduğunun farkında olmak daha bi güzeldir. Her gün bir sürü kalabalık içerisinde tek başına olan insanlar görürüm. Böyle çevresi geniş insanlara üzülür dururum.



Arkadaş; insanlar nasıl motosiklet kullanıyorlarmış yahu. Virajlara bir giriyorlar, bir yatıyorlar önümde. La acaip gaza geliyorsun. Onlar yatarsa ben de yatarım diyorsun giriyorsun viraja. Ya o orman yollarında o kadar hızlı gidilirmiş demek. Düşmüyosun la. Gidiyo valla. Endurocuysan orman yolları tercih edilir arkadaş.:) Tabi ben yıllarca tek başıma gittiğimden kullandığım motosikletin neler yapabildiğini ekip sürüşünde anladım geçen hafta sonu. Bir de şöyle bir şey oldu bana, önümde kim giderse onun peşinden hiç ayrılmadım. Adam ralliciymiş, motogp şampiyonuymuş farketmeyecekti yani. Önümdeki hızlandı ben de hızlandım, o yattı virajda ben de yattım la hız kesmeden. Yani yol mol hikaye oldu. Nooldu ben de anlamadım ama eve döndüğümde bütün kaslarım ağrıyordu, nasıl kasmışsam kendimi artık. Sanki o kadar yolu bisikletle gidip gelmiş gibiydim.

E tabi böyle gidince, alışılmadık virajlara girişler hızlanmalar falan, kamp kurduğumuz gece yorgunluktan ruhumu hemencecik teslim etmişim. Nasıl yer etmişse bilinç altımda artık, ahan da şöyle bi rüya gördüm:

Motosikletle bir yola çıkıyorum. Uzunca bir yol ama zaman çok az. Acelem var yani, varacağım yere hemen varmam lazım. E tabi basıyorum gaza. Keskin bir viraj geliyor. Acelem var ya benim, bırakın freni hız bile kesmeden yatıyorum otuz derece açıyla, dalıyorum viraja. Buraya kadar her şey normal. Anacım viraj bitiyor yol düzleşiyor ancak ben yattığım gibi kalıyorum. Kendimi düzleyemiyorum yani. Düşmüyorum da. Gidiyorum yani öyle yatık yatık. La diyorum bi terslik var noluyo. Neyse tüm yolu öyle yatık bir şekilde tamamlayıp varacağım yere varıyorum. Frenlere asılıyorum Arsız duruyor. Ama ben bir türlü inemiyorum. Düşmüyorumda, öyle kalıyorum yatık vaziyette otuz derece açıyla. Geldiğim yer kamp yeriymiş, başka motorcular var. Toplanıyorlar başıma.

Diyorum “yardım edin, inemiyorum”. Etrafımda dolanıp duruyorlar, bi anlam veremiyorlar. İçlerinden bir tanesi nereden geldiğimi soruyor, Antalya’dan diyorum. Adam Arsız’ın plakasına bakıyor, “iyi de” diyor, “senin plaka İtalya plakası”. “Nasıl ya” diyorum. Arkadaş, meğersem ben italik olmuşum ya! Diyorlar “tamam ya, sen italik olmuşsun”.

Sonra büyük kalın mı kalın bir kitapta kendimi arıyorum. Meğerse yer yüzündeki her insan bir kelimeymiş ve tüm insanlık uzun mu uzun bir metinden ibaretmiş. Bu metin de, benim kendimi aradığım büyük kalın kitapmış. Sonunda kendimi bulduğum kitapta herkes düz, bir tek ben italikim.

Kısaca, aklımın ayarını seveyim...



Hani böle acaip usta motorcular varya, virajlara hızla giriveren, yatıveren. Bunlar bilmem kaç saatte bilmem ne çölünü geçmişlerdir falan. Ya da “iyi” bisikletçiler var ya, bilmem nereye tırmanan, şu kadar kısa zamanda büyük turlar yapan, hiç yorulmayan. Hatta bir sürü insan vardır onların peşlerinde etraflarında. Kalabalıklardır yani.

Ben varya, bunlardan hiçbirisi değilim la. Yani kötü motor kullanıyorum belki. Bisikletle de hemen nefesim kesiliverir. Herkesin 40 dakikada çıktığı yeri ben bir gün pedallarım. Gidişlerimden çok verdiğim molaların hastasıyım. Eldivenimin kenarından girip vücudumu ürperten rüzgarın kankası, durduğum köy kahvesinde oturan en yaşlı amcanın içtiğim çaya bakışıyım ben.



Tek başınayım la ben, aklımı seveyim...:)


2 yorum:

  1. Yanlız değilsin hocam. Önemli olan varmak olamadı hayatımızda yolda olmak yolu yaşamak oldu hep. Ulan ne güzel mekandı bi sigara içeydik dediğim yerler oldu zorla katıldığım bir kaç grup sürüşü yüzünden ki hala rüyalarıma girer. öperiz özlemle

    YanıtlaSil
  2. Okuyunca sanki oradaymış gibi oldum Memedim..

    YanıtlaSil