22 Şubat 2012 Çarşamba

İki Teker Üzeri Avrupa 1


Yahu bu kadar mı olur, Bodrum'dan Kos'a geçince her birşey değisti. Nüfus değisti, dil, din değisti, kültur değisti. Muntazam bisiklet yolları ve bisiklet parkları beni karşıladılar. Şirin mi şirin bu Yunan adasını akşama kadar gezme fırsatım oldu. Hava biraz limoniydi ama olsun.




Bir gün önce, Antalya'dan Bodrum'a giderken dinlenmek için mola verdiğim bir anda önümden bir adet Dakar geçiverdi, üzerinde 2 kişi. Ama öylesine yüklemişler ki motoru, ilk gördüğümde ne oldugunu anlayamadım. Hatta yan çantalardan birinin  de yanında bir yedek arka teker bile bağlıydı. İşte bu sevimli çiftle Bodrum limanında karşılaşıp arkadaş olduk hemen. Bana nereden gelip nereye gittiğimi sordular ve ben 5 aylık Avrupa turumun ilk günü bugün dediğimde sanki bakkala ekmek almaya gitmişim gibi bir tepki aldım.:) Abicim adamlar motosikletle Dünya'yı geziyolarmış ve 8 aydır da yoldalarmış. Yeni Zelanda'dan başlamış yolculukları. Dedim ki hemen, Yeni Zelanda ayaklarımızın altında şu an.! Yani öyle bişi varmış gerçekten. Türkiye’den yere bi delik açınca bi ucu Yeni Zelanda'dan çıkıyomuş. Elemanlar yarım küreyi tamamlamışlar bile. Batıya doğru devam ediyorlar. Nerden esti böyle bi yolculuk diye sorduğumda 'Dünya harbiden yuvarlak mı, bi de biz bakalım' cevabını aldım.:) Tekrar evleriyle karşılaşana kadar batıya gideceklermiş. Dedim okyanus var, hem de en büyüğünden? Dediler kıyısına gelince düşünürüz. Olay budur işte... Pakistan'da arka lastiklerini tilki ısırmış.:) Oralarda da BMW servisi falan yok tabi. Yedek lastik sipariş etmiş internetten iki tane. Yani bi daha tilki ısırırsa yedek olsun diye taşıyolarmış.:) Yanlız şöyle bi durum var. Bu uzun yol gezginlerinin çoğu bol paralı oluyo bi şekilde. Yani elemanlarda navigasyona kadar ful ekipman var ve geceleri güzel otellerde falan kalıyolarmış. Bana sordular senin neyin var diye. Dedim valla bişi yok bende. Yolunu nasil buluyosun dediler hemen. Yolumu kaybetmedim ki bulayım dedim. Yani işte, denizi soluma aldım önüme nere denk gelirse gidiyorum. Nerde gece orda sabah. daa ne olsun...




Sanırım ben plan falan yapmayı sevmiyorum. Rasgele olacak herşey, doğaçlama yani, daha doğal geliyor. Bir de bi planı tamamlamak, bitmesi gereken bir iş varmış hissi uyandırıyor bende. Stres oluyorum..

İsmi Mark olan bu Yeni Zelandalı motorcuya 'ne zaman euro ya geçiyosun` diye espri yapmasam olmazdi. O da anlasa olmazdi…




Aksam 20:30 da Kos adasından Atina feribotuna bindik Arsız ile. Ertesi gün sabah 8 de Atina’daydık. Atina'dan Patra'ya yaklaşık 200 km motor sürdüm. Patra, Yunanistan'ın Adriyatik kenarında bir liman kenti. Güzel ve keyifli bir yoldu. Yanlız, 5 sene önce Yunanistan'ı yine motorla gezerken otoyollar motosikletlere ücretsizdi. Şimdi benden geçiş ücreti aldılar, hem de aynı yol üzerinde iki defa.

'Yunanistan tehlikelidir, Türk başına gezilmez oralarda' diyenler için bir kez daha söylüyeyim. Kendinizi evinizde ve uzun zamandır sizi görmemiş, hasret kalmış insanların sıcaklığında hissetmeniz için bu ülkeye gelmeniz lazım. Türk olduğunuzu öğrendiklerinde yüzlerinde ki gülümsemeyi, sıcaklığı ve size sarılmalarını görmeniz lazım.




Bugün Yunan salatası yediğim meyhanedeki kadın, adı Aristezya gibi bişi, Türk olduğumu öğrenince boynuma atladı ve oradaki herkese Turko Turkoo diye benim Türk olduğumu ilan etti.:) Çok komik bir kadın, her cümlesinden sonra kahkaha patlatıyor.:) Sordum Türkiye'ye hiç gittin mi diye, dedi hiç gitmedim. E gitsene dedim, ‘no money, no honey’ deyip yine kahkayı patlattı.:)

Bu arada herkes benle tavla oynamak istiyor burada yahu. Yunancası davli. Türk olduğum anlaşıldığında davli maçına davet ediliyorum. Sabahdan beri onlarca maç yaptım. Hepsini de yendim hehe. Bizim Türk kahvesine Yunan kahvesi diyolar. Uzo da rakının aynısı anacım. Patlıcan patlicani, karpuz karpuzi, marul maruli demek. Patates patatesi demek değil ama, yani ben attım tutmadı.:) Ayrıca bizim tavla dilindeki cari yek, dubara, pencuse gibi deyimler de Yunancaymış.:) Ancak severler güzeli gencüse Yunanca değil, yani söyleyince anlamıyolar.:)




Kahkaha dolu vakitler geçiriyosun Yunanlılarla. Kahve senindi benimdi, baklava sizin değil bizim tartışması bile yaptık bol bol gülerek. Hatta tartışmanın bi yerinde, 'sizi nasıl denize döktük İzmirde` bile dedim. Bir tanesi 'siz dökmediniz biz atladık` dedi.:)

İtalya gemisinin nerden kalkacağini sordum bir motorcuya. Beni kilometrelerce götürdü limana. Sonra kahve içtik bi yerde. İnanılmaz sıcak insanlar ve bizleri de çook seviyorlar. Arsız'ın plakasına bakıp 'selam Türk' diyenler oluyor sıkça.:)





Saat şu an 20:00. 24:00’da Arsız'la beraber gemiye binip Adriyatik’i geçip Venedik'e ulaşıcaz. Böyle gemi saati beklemek falan cok sıkıcı. Yani İtalya’dan sonra böyle olmuyacak, yorulana dek Arsızla yolculuk yapacağız. Bu arada bu gemiler çok rahat. Uygun bi yerde girip tulumunuza uyuyorsunuz. Dışardan yicek içecek de serbest. Oh miss.




Buralar çok sıcak bu arada. Hava iyi olursa güverte de yıldız altı girip yatarım uyku tulumunda...

Mayıs, 2011.


2 yorum: