Patra’dan bindiğim İtalya gemisi çok uzun bir yolculuk
(yaklaşık 30 saat) sonrasında beni Venedik limanına bıraktı. Gemiye binerken
iki Avusturyalı motorcu da vardı. Ama bööle soğuk tiplerdi. Ben sohbet etmek
istesem de pek oralı olmayıp küçük cevaplarla geçiştirdiler. Ayrıca çok da
kokarcaydılar, yani tesadüf mü ne artık, gemide aynı katta bir köşede onlar
diğer köşede ben uyudum. İyi hoş da, zart zurt osurup durdular iki gece. Bir de
nasıl kokuyo aman allahım. Dedim ben onlarınkini mi koklayacam, onlar benimkini
koklasınlar, iyi de oldu, oh mis.:) Bu Avusturyalı motorculardan biri, gemi
Venedik limanına demirlediğinde, motorunu gemiden çıkarırken ayağa kayıp düştü.
Motorun altında kaldı birden. Ben bi refleksle hemen atladım motorumun üzerinden
ve adama yardım ettim, motorunu kaldırdık falan. O andan sonra sanki 30 saattir
ağzından zorla kelime dökülen bu motorcu amca oldu bir muhabbet kuşu, nur
iniverdi yüzüne, bir sıcak davranmalar falan. Dedim bana yalakalık yapma! İlla
bir çıkarınız olacak sıcak davranmanız için di mi ey insanoğlu! Osuruunuzu
tercih ederim diyip vedalaştım…
Bu gemiler acaip lüx ve pahalı. Siz siz olun dışarıdan
market alışverişinizi yapmayı unutmayın. Allahtan hiç karışmıyolar, bir köşede
çıkınınızı açıp karnınızı doyurabilirsiniz. Ayrıca gemideki duş ve
tuvaletlerden yararlanabilirsiniz. Oldukça temizler, rahatlar. Ancak her hangi
bir şey satın almak zorunda kalırsanız inanılmaz paralar ödemek zorunda
kalıyorsunuz. Bir de bulunduğunuz katın adını ve numarasını falan ezberleyin,
anında kayboluyosunuz. Mesela ben motoru bıraktığım kata hiç dikkat etmemiştim.
Asansöre binip çıkmıştım yukarı. Motoru acayip zor buldum. Görevlilerden yardım
istediğimde ise garaj numarasını sordular. Bir gemi düşünün, ilk 5 katı garaj,
kamyonlar, tırlar, arabalar vs, katlı otopark gibi ve her katın onlarca girişi
çıkışı falan var. Yani inanılmaz büyük. Böyle bir gemi yüzüyo düşünsenize. Yani
bir suyun kaldırma kuvveti bu kadar mı olur yahu.
Venedik’i herkes bilir ya. Sokakları ve caddeleri
kanallardan oluşan bir şehir. Ben de bunu biliyordum ama gözlerimle görünce çok
ilginç bir şehir olduğunu anladım. Evler falan kanalların yanında. Her evin
önünde bot, kano ya da jet skiler var. Evden çıkıp deniz aracına atlayıp işine
gücüne gidiyorsun. Gerçekten çok ilginç ve görülesi. Şehre motorlu bir araçla
giremiyorsun haliylen. Motoru bi yere park edip yürüdüm kanalların yanından.
Bir kafede kahvaltı bile yaptım. Bööle pastırmalı yumurtalı bişi yedim ekmek
arası. Ancak oldukça pahalı bi şehir. Görülesi, değişik, ilginç bi şehir.
İtalya, Türkiye’nin biraz daha derli toplu haline
benziyor. Bizlere çok benziyolar. İnsanlar oldukça sıcak ve arkadaşlar.
Gerçekten güzel bir ülke. Çok hızlı bir trafiği var. Otoyollarda hız limiti
130. Ama çok daha hızlı ve kalabalık bir trafiği var. 145km hızla giderken bir
tır beni solladı, düşünün artık. 4-5 şeritli yollar ve oldukça kalabalık ve
hızlı akan bir trafik düşünün. Biraz korkutucu ama herkes birbirine saygılı be
anacım. Bizim ülkemizde bir türlü olmayan şey buralarda oldukça fazlasıyla var.
İki tekere herkes daha bi saygı gösteriyor. Türkiye’de motor ya da bisiklet
kullanırken, arkama, sağıma ve soluma bakmaktan önüme bakamam genelde ve acaip
gerilirim. Pür dikkat olmama rağmen sürekli taciz edilirim. Buralar öyle değil.
Şeridinizden çıkmadığınız sürece sadece önünüze bakmanız yeterli. Trafik
nekadar da hızlı ve kalabalık olsa sıfır stresle keyifli keyifli gidiyorsun.
Herkes sana saygı duyuyor çünkü herkes motorsiklet ve bisiklet kullanıyor aynı
zamanda. O kadar çok motosiklet gördüm ki anlatamam. Herkes, kadını erkeği,
genci yaşlısı motosiklet kullanıyor. İş kadınları, iş adamları, gayet ciddi iş
kıyafetlerinin üzerine kasklarını takmışlar gidiyolar. Heryerde ama heryerde
öncelikleri var, herkes ama herkes saygı duyuyor. Örneğin motosikletler için
özel park yerleri var bolca ve ücretsiz. Bunların dışında kaldırıma ya da uygun
bi yerede park edebiliyorsun. Arabalar için durum farklı. İnanılmaz pahalı park
ücretleri var. Yani sistem insanları iki tekere özendiriyor, teşvik ediyor.
Benim ülkemde ise bazı yollar, alt geçitler motosikletlere yasak ediliyor. Tam
tersine çalışan bir sistemin sonucu da insanlar araba alıp dururken, iki teker
hala serseri işi olarak algılanıyor. Durmak yok, yola devam a.q.
Avrupa cennet mi?
Hayır kesinlikle değil. Bu yolculuğa çıkmadan önce hiç
hesaba katmadığım bir şeyle karşılaştım. Yol ücretleri. Bundan önceki yazımda
da bahsetmiştim. Yunanistanı daha önce gezerken motosikletlerden yol ücreti
almamışlardı. Ancak bu yolculuğumda Atina-Patra yolunda (211km) tam iki kez yol
ücreti aldılar benden. 2.20 eurodan 4.40 euro yol ücreti ödemiş oldum. Eh fena
değil di mi? Ancak İtalya’da ve özellikle de Fransa’da öyle abartılı rakamlar
ödedim ki anlatamam. Milano’ya giderken daha yolun yarısı olmadan 17 euro aldılar.
Şaka mı bu dedim. Sonra bir daha 17 euro aldılar. Yahu depoyu 20 euroya
dolduruyorum zaten manyak mısınız kardeşim. Fransa’ya girdiğimde bu rakamlar
daha da bi uçuklaştı. 300 km lik bir yolu 50-60 euro ödeyerek geçiyorsunuz. Yuh
yani! Bi de bunlar motosiklet fiyatları. Araba ve tırları siz düşünün artık.
Bir de öyle bişi var ki, bazı geçişlerde kredi kartı kullanmak zorundasınız.
Kredi kartınızı makineye sokuyorsunuz, parayı çekip kartı size geri veriyor,
bir görevli, bir gişe, memur falan yok yani. Sanki herkes kredi kartıyla
dünyaya geliyor. Aynı durum benzin istasyonlarında da geçerli. Bazı benzin
istasyonlarında sadece pompalar var. Başka hiç bi canlı yok. Makineye kredi
kartınızı sokuyosunuz, pompa çalışmaya başlıyor. Depoyu doldurup pompayı yerine
koyduğunuzda tutar kartınızdan çekiliyor ve makine kartı size veriyor. Ülen
kredi kartı kullanmayı da hiç sevmem, burada habire kullanmak zorunda kalıyorum
iyi mi!!
Şimdi durum şöyle. Avrupada bir ülkeden başka bir ülkeye
5-10 euroya uçak bileti bulmak mümkün. Tren fiyatları pahalı, keza otobüsler de
öyle. E aracınla karayolundan gitmek de pahalı. Siz olsanız ne yaparsınız? Daha
ucuz ve çabuk olan uçağı tercih etmez misiniz? Uçaklar bu gezegenin katilleri
maalesef. Uçağın saldığı karbon gazı başka hiçbir taşıtta yok. Okadar yüksek
bir karbon salınımı varki uçakların. Sistem tam tersine ve gezegen için
tehlikeli olan döngüyü teşvik ediyor. İki tekerin bedava, karayolunun ucuz,
trenin en ucuz ve uçağın en pahalı olması gerekirken gezegen hızla ölmeye devam
ediyorken bu büyük devletler dakikada yüzlerce aracın geçtiği yol ücretleriyle
zengin oluyorlar. Sonra da enerjiye ihtiyacımız var diyerek nükleer santraller
ve hesler özendiriliyor. Gezegenimiz ölüyor ulan. Var mı dahası var mı??
İspanya ve Portekiz nispeten daha ucuz. Hatta İspanya’da
bolca rüzgar reaktörleri görmek mümkün. Ücretsiz otoyollar da var bu iki
ülkede. Ama sistem kendi kendini üretiyor. Yunanistan da belki pahalı olacak,
İspanya ve Portekiz de belki. İnsanlar uyuyup dururken, çarpık ve saçma ilişkileriyle,
kendi var olamamazlıklarıyla ve ben egolarıyla birbirlerine şiddet uygulayıp
savaşlara ve iktidarlara zemin hazırlarken, gezegenimiz ölüyor, hem de büyük
bir hızla, yazık… Ve bu durumun sorumlusu herkes bence…
Mayıs, 2011
Mayıs, 2011
Bir yandan blogu okuyor, diğer yandan da Google Earth'ten rotayı takip ediyorum. Vallahi güzel oluyo :)
YanıtlaSilUfukk, üşüyorsan üzerine google earth.:P
Sil